1 Şubat 2009 Pazar

Bu Senenin Son Mantarları

UYARI: Bu yazıdaki mantarların fotoğraflarına bakarak mantar toplayıp yemeyi düşünüyorsanız intihar etmek için başka bir yol bulun derim. Zira bu şekilde ölüm çok acılı ve zor olacaktır. "Yok illada biz toplarız" diyorsanız şimdiden bir karaciğer edinmenizi tavsiye edeceğim. Yabani mantarları tanımıyorsanız asla toplamayın ve satın almayın. Yabani mantar toplamak ve yemek çok risklidir ve ölüm ihtimali çok fazladır!

......___________......


Güzelbahçe'de mantar mevsimi bu sefer oldukça uzun sürdü. Balığa gidecek arkadaş olmayınca pazar günümü yine dağlarda geçirmeye karar verdim.

Kendimi çok kasmadan öğle vakti yola çıktım. Fotoğraf çekmeyi de ihmal etmedim tabi. Ancak benim emektar HP'ye pil yetiştiremediğimden dolayı cep telefonu ile idare edeyim dedim. Bu nedenle fotoğraf kalitesi için şimdiden çok ama çok özür dilerim.

Güzelbahçe'den yukarıya dağlara doğru tırmanmaya başlayınca durup iki fotoğraf çekeyim dedim.


Biri doğuya, İzmir tarafına doğru

Diğeri de batıya doğru


Tırmanmayı sürdürüyordum. Dışarıda hava soğuk sayılabilirdi. Tabi yukarılara doğru çıktıkça deniz seviyesinden daha da soğuk hissediliyordu. Güneş ısıtmak için elinden geleni yapıyor ancak "Açı" yüzünden pek de ilerleme kaydedemiyordu:)Durup fotoğraflamak istedim ileriden Çatalkaya'nın görünüşünü...


Fotoğrafta ufuk çizgisinin ortasında görebilirsiniz.


Oldu olacak bir de hedefimdeki dağları fotoğraflayayım dedim.


Orman yoluna girdikten sonra vadiden aşağılara doğru arabamla yavaş yavaş ilerledim ve mantar aradığım sürekli bildiğim yere geldim. Planım iki ayrı yerde arama yapmaktı. Daha önce bulduğum Lepista Nuda'ların (Genel olarak Çinçine ya da Cincine olarak adlandırılır. Bizim yörede Mor Geyik olarak adlandırılmakta. Dünyadaki kıymetli mantarlardan biridir.) olduğu yere doğru yavaş yavaş tırmandım. Doğal olarak soğuk felan kalmadı direk ter bastı:) (Hamlık ve sigaranın birleşiminin doğal sonucu sucuk gibi terlemek...) Hem tırmanıyor hem de mantar aramaya devam ediyordum. Rusilla Delica'lar (Bu mantar Sinop'ta Koçak mantarı, bizim yörede ise Geyik Mantarı olarak adlandırılır)O kadar çoktu ki, hani mantar toplamayı seven biri olarak bu kadar çok içi geçmiş, toplanmadığı için çürüyüp gitmiş mantarı bir arada görmek ve onların sağlam haline denk geldiğini düşünmek insanı ağlamaklı yapıyor:) Çürümüş ve kurtlanmış oldukları için fotoğraflamadım bu mantarları...

Nihayet Mor geyikleri bulduğum yere geldim. Ve iki adet buldum yine. Birbirine yapışmış ki mantar...



Büyük bir keyifle, itinayla kestim bunları. Adetim olduğu üzere şöyle derin derin içime çekerek koklamayı unutmadım. Bu mantarların kokusu inanılmazdır.

Acele etmeden yavaş yavaş biraz da kendimi fazla yormak istemediğimden aheste aheste yürümeye devam ettim. Burası ilk bölgeydi ve başka mantara rastlamadım kurtlanmış Geyik Mantarlarından başka... Bu bölgedeki aramama son verdim ve aşağıya arabanın yanına inerek ikinci bölge için hareket ettim.

Aslında ilk bölgenin 250 metre yukarısındaydı aramanın başlayacağı nokta. Ama kot farkı nedeniyle yürümek oldukça uzun ve yokuş yukarı olduğu için oldukça da yorucu oluyordu. Bu nedenle bu tür yer değiştirmelerde arabayı kullanmak daha iyi oluyor.

İkinci bölge Çam mantarları (L. Delicius)[Umarım bun da doğru yazmışımdır]açısından zengin bir bölgeydi. Biraz tırmandıktan sonra çam mantarının o güzel görüntüsü ile karşılaştım.





Bu beni heyecanladırmıştı. Zira büyüklüğü hiç fena değildi. Yukarılara doğru tırmanmaya devam ettim. Her zaman aradığım yöne değil de yatay çizgiler halinde her zaman aradığım tarafın uç kısımlarını da içine alacak şekilde aramamı sürdürdüm. Bu taktiğim tutmuştu. Bu bölgeden hiç azımsanmayacak kadar (bu zamanda) çam mantarı topladım. Daha da yukarılara ulaştığımda Sevgili Mehmet VURAN'ın "Garova Günlüğü"nde bahsettiği Etçe Mantarının (Bizim söyleyişimizle "ere" mantarı. Karadeniz bölgesinde "geyik sırası mantarı"olarak adlandırılıyor. Uzunkuyu, Ildır tarafında "kalabak mantarı" olarak isimlendiriliyor. Latincesini hatırlamıyorum. Aramak da zor geliyor açıkcası:) ) kesilmiş olduğunu gördüm. Hem de kallavi bir saptı. Çok umutlu olmasam da o bölgede aramalarımı yoğunlaştırdım. Ve bana göre mantarların şahı olan "ere" ile karşılaştım. Elbette Mor geyikten daha derin bir nefesle kokladım, kokladım...




Aramamı sürdürdüm ve daha ilerilerde yine çam mantarları buldum. Yorulmuştum. Yavaş yavaş inişe geçtim. Artık mantar bulmanın imkanı olmayan bir yerde son hasılatımı fotoğraflayayım dedim.




Arabanın yanına ulaştığımda aklıma bölgede yetişen bir kaç çalının fotoğrafını çekmek geldi.


Önce bir yaban armudu fotoğrafladım.


Daha sonra da Bozamık çalıları takıldı gözüme. Baharda sarı, beyaz çiçekler açan, gövdesi oldukça gevrek olan bozamık çalısı özellikle tutuşturmalık olarak kullanılır. Bozamık çalılarının dibi "ere" ve "çam mantarı" yetişmesi için çok uygundur. Mantar ararken bu tür yerlerde daha dikkatli olunmalıdır.





Artık yeter dediğim sırada gözüme pıylan ve çıtırganlar takıldı. Bunları da fotoğraflamadan olmaz dedim kendi kendime:)


Pıylan


Çıtırgan


Hani eskilerden yaşı ilerlemiş olanlar der ya "Ölmez de sağ kalırsak"diye... O hesap işte. Seneye sağ olursak başka mantar maceraları ile yine buralarda oluruz.

6 yorum:

Mehmet Vuran dedi ki...

Merhaba Mehmet bey,

Çok güzel bir gezi olmuş. Mantar da bulmuşsunuz, daha ne olsun:) Bana göre bulmak yemekten daha zevkli :)

Sizin "pıylan" dediğinizin ne olduğunu tam anlayamadım. Bizim burada "kesme" dediğimiz bir ağaçcık, bir de "künnük" dediğimiz bir ağaçcık var. Sanki onlardan birine benziyor.

"Çıtırgan" a ise burada "pinar" diyoruz. Aslında pinarın da, ağaç olanı ve maki formunda olup da adına "pinar çalısı" ya da "pinar kürü" dediğimiz bir türü var. çıtırgan buradaki pinar çalısı ile eşleşiyor.

Selamlar

Apartman Balıkçısı dedi ki...

Mehmet Bey,

Son mantarlardı bunlar... Artık seneye grei kalanı. Yazımda da dediğim gibi, ölmez sağ kalırsak... :)

İsimlerde farklılıklar olması gayet doğal aslında. Aynı yöerenin iki farklı kasabasında bile değişiyorken isimler, farklı iki yörede bunun yaşanması normal. İş gelip "Latince İsimlere" dayanıyor fakat bu kadarına da gerek var mı bilemiyorum. Sonuçta bilimsel bir makale hazırlamıyoruz... Esasen bu farklılıklar bile bize kültürümüzün ne kadar da engin olduğunu göstermeye yetiyorda artıyor bile.

Pıylan sizin de dediğiniz gibi hafızam beni yanılmıyor ise "Bodrum Bağları"nda okuduğum kadarı ile "Künnük" ile örtüşüyor. İsim olarak Pıynar sözcüğü "Pinar" sözcüğüne daha yakın gibi... Ama işte gelin görün ki "çıtırgan" olarak adlandırılıyor bizde.

Şöyle bir tarifte de bulunabiliriz. Pıylanın dalları düzdür. Şiş falan yoksa yanınızda çok güzel şiş olarak kullanılabilir. Genç dalları budaksızdır, düzdür. Çıtırgan ise "çıtır çıtır" bir ses çıkararak yanar. Özellikle ekmek fırınlarında fırını ısıtmak için yakılan ateş için kullanılırdı bizim oralarda. Başka çalıların yanışından daha fazla ses çıkarır özellikle yaprakları... Bu anlamda daha dikkat çekicidir.

Çıtırganın bahar aylarında taze yapraklarında kırmızı birşeyler çıkar (Tam karşılığını bulamadım ne yazık ki tarif etmek için). Orman elması diye yerdik küçükken. Gerçi denk geldiğimde ben hala yiyorum. :)

Mehmet Vuran dedi ki...

Evet evet, çıtırgan (yani bizim pinar) yandığında "çıtır çıtır" sesleri çıkar :)

Apartman Balıkçısı dedi ki...

Demek ki "Çıtırgan"ın Karaova'daki karşılığı "Pinar"mış. Aslında bitkilerin karşılıklı isimlerini çıkarabiliriz:)


Acı otların sizin orada fazla yetişmediğini söylediğinizi hatırlıyorum. Buralarda çıktığında size bir süprizim olacak :)

Mehmet Vuran dedi ki...

Acı ot da olur burda, ama tilkişen kadar fazla olmaz.

Sürpriz için de zahmet etmeseniz... :)

Apartman Balıkçısı dedi ki...

:)

Zahmet olmasına zahmet olmaz da varsa süpriz olmaz:)

Neyse... o günler bir gelsin bakalım. Önümüzdeki pazartesi için berbat bir hava gösteriyor hava tahmin siteleri. Eğer o hava olursa muhtemelen arkasından çok sert kuzeyli rüzgarlar gelecek ve hava sağlam soğuyacak. Ne acı ot olur ne de dilkicen (Tilkişen)...

Dediğim gibi hele o günler bir gelsin bakalım :)