30 Kasım 2009 Pazartesi

2009 Sezon Kapanışı... Gönsüz 28/29.11.2009

Karar...

Perşembe akşamı Rıdvan'ı bir arayayım, halini hatırını sorayım dedim. Telefonu açtıktan sonra “Şişt! Bana bak. Ben berbat durumdayım, balığa gidelim.” dedi. Hay hay efendim. Ne demek? Uzun zaman olmuş balığa gitmeyeli... Böyle bir teklif ret edilir mi? Edilmez. “Tamam” dedim. Fakat lodos vardı. “Lodosun gidişatına bakmalıyız Rıdvan” dedim.


Cuma akşamı lodosun gidişatı belli olmuştu. Keyfe keder bir rüzgar. Makul seviyelerde. Gidilecek yer Gözsüz belli. Rıdvan'ın niyet oraya. Zaten oraya giden, gören başka birinin de niyeti farklı olmaz. Son bir kez görüşüyoruz Rıdvan ile. Cumartesi en geç 14.30 da bizim orada olacak. Yem, nevale onun tarafından halledilecek.


Gönsüz'e Gidiş...

Dediği saatte geliyor Rıdo. Ben zaten dünden hazırlanmışım. Yola çıkıyoruz. Sadece Balıklı Ova'da duruyoruz ekmek almak için. Beş dakika sürmüyor bu mola. Yol oldukça uzun. Güzelbahçe'den iki saat. Yol pek çok kişi için can sıkıcı. Ama ben seviyorum... Virajlar tek tek geçiliyor, kilometreler giderek azalıyor. Karaburun'a gelmişiz bile. Deniz inanılmaz güzel. Karaburun'un doğası zaten başlı başına harika. Temiz havayı içimize çeke çeke, güzellikleri sindire sindire devam ediyoruz. Ardından Yeni Liman, Haseki, Sarpıncık... Sarpıncık'ı geçtikten sonra sallanıyoruz aşağıya. Acaba yağmurlardan sonra yol bozulmuş mudur sorusu var kafamızda. Görüyoruz ki yol gayet iyi. Ağılın yanından sağa devam edip virajı dönüyoruz. Karşımızda Gönsüz...


Sivrisinekler...

Arabayı durdurup aşağı inince neye uğradığımızı şaşırıyoruz. Kara bir bulut sarıyor etrafımızı. Sivrisinekler... Gözlerimizi açamıyoruz. “Yemek!” diye bağırarak saldırıyorlar bize... Eşyaları taşıyacağız ama korunamayacağız. Bir gayret sarılıyoruz eşyalara. Ellerimizin üzerinde, yüzümüzde, saçlarımızın arasında sivrisinekler... Kaç mermi yarası aldığımızı bilmiyoruz. Delik deşik olduktan sonra rüzgar sertleşiyor da sivrisinekler rüzgarla beraber savruluyorlar. Biz de azıcık soluklanıyoruz. Rüzgar azalınca saldırı tekrar başlıyor. Bu böyle sürüp gidiyor... Rıdvan ateşi yakıyor, nevaleleri hazırlayacak. Özellikle duman altına geçiyoruz. Tütsülüyoruz kendimizi. Belki faydası olur sivrisineklere karşı.


Yemek ve Ouzo...

Rıdvan ilk konuşmamızda, “mangalımızı yakar ikişer kadehte ouzo (uzo) içeriz deyince işin rengi anlaşılmıştı. Bu avda keyif de yapılacak, öncelik balık avlamak da olmayacaktı. Benim buna asla itirazım olamazdı. Zaten bu yüzden Rıdvan ile beraber avlanmak keyif veriyordu. Aynı şekilde Onur'da öyleydi. “Boşver balığı!” diyebilecek insanlardık. O kadar yol gidip balık yakalamadan dönmek bizi hiç üzmüyordu. Hoş, Rıdvan için geçerli değildi bu... Balıksız dönmek ve Rıdvan asla yan yana düşünülemezdi. Benim için ise tam tersi bir durum söz konusu idi. Balıkla beraber dönmek ve ben!..


Mangalın ateşi karanlıkta pek bir güzel görünüyordu. Az sonra üzerine konulacakların kokusu, cızırtısının hayali ise ağzımızı sulandırmaya yetiyordu.


Yunanistan'dan gelen ouzo kadehlere kondu. Yemek öncesi alıştırma babında Midilli Adası'nın ışıklarına doğru kadehler kaldırılarak midelerimize doğru arz-ı endam etmesi sağlandı. Mangalın üzerindekiler inat etmeyip kendilerini közlerin sıcaklığına bırakmış, yavaş yavaş pişiyorlardı. Çok geçmeden onlar da masadaki tabaklarda yerini aldı.


Sivrisinekler misali saldırdık bizlerde onlara. “Yemek!” Salata Rıdvan'ın deyimiyle balıkçı salatası... Ouzo'lar kadehlerde. Gökyüzü alabildiğine yıldız.... Bir ara kafa lambalarımızı da kapatıyoruz. Ay ışığının aydınlattığı masamızda sohbete dalıyoruz. Birer olta denizde ama kimin umurunda...Zaten gördüğümüz kadarı ile balık malık da vurmadı. Vursa da kimseni kalkıp oltadaki yemleri tazelemeye niyeti yok.


Avlanmak, Balık Avlamak...

“Buraya avlanmaya geldik” diyor Rıdo. “Balık yakalamak isteseydik balık çiftliklerinin yanına giderdik.” Evet, hiçbir zaman beraber yaptığımız avlarda önceliğimiz balık yakalamak olmadı. O günün tadını çıkarmak, o bakir muhteşem doğayı iyice hafızamıza kaydetmek, arada bir de olsa hani olur da bir balık gelirse sevinmek... Gelmese de küsmemek... Boşuna kilometrelerce yol kat etmiyoruz... Dost dediğin insanlarla beraber olmak, paylaşmak... Bazen kızmak birbirine ya da bilerek kızdırmak diğerini. Mığri çekince çekeni çektiğine pişman etmek, o an için mığriyi çekenin imkanı olsa bütün mığrilerin soyunu tüketecek duygulara bürünmesini sağlamak... Eli yüzü düzgün gelen bir balığın sevincini birlikte paylaşmak...


Balıklar...

Yemek faslı bittikten sonra gebe kurbağa gibi yayıldık sandalyelerimize. Ama denizi de boş bırakmamak lazım diye düşünmüş olacağız ki sudaki oltaları çekip yemlerini tazelemek aklımıza geldi.


Hedef ya da umulan balık mırmırdı. Olmadı... Karagözden başka balık gelmedi. Gecenin mığrisi ise bütün balıkları yakalayan Rıdvan tarafından karaya alındı.


Ben mi? Fotoğrafları kim çekti sanıyorsunuz?


Tecrübelerimiz bize o gün daha fazla balık olmayacağını söylüyordu. Aslında ilk andan itibaren bunun farkındaydık da dedik ya “kimin umurunda” diye... Biz gecenin keyfini çıkardık. Çok da iyi yaptık.


Darısı başınıza dostlar....









8 Kasım 2009 Pazar

Mantar Sote

Dün mantardaydım.

Yağmurlar üzerine mantar azacak dedik ama hayal kırıklığı... Yeni mantar hiç çıkmamıştı. Var olan mantarlar ise en az üç haftalık. Binlerce mantar kurtlanmış.

Yine de bir yemeklik mantar bulmak nasip oldu. Bulunan mantarlar; Çam mantarı(L. Delicios), Geyik mantarı( Rusilla Delica) ve Bizim Ere dediğimiz mantar(Clitocybe Geotropa).

Eşim ben bunları kızartmam dedi direk olarak:) Ben kızartırım dedim ancak mutfağın son hali aklına gelmiş olacak ki ona da engel oldu. Ben de sotesini yapayım dedim.

Mantarları güzelce temizledikten sonra küçük parçalar halinde kestim. Bir taşım kaynattım.


Mantarlar haşlanır iken domatesi, soğanı, sarımsağı ve maydanozu hazır ettim. Ne yazık ki evde yeşil biber yoktu. Olsaydı daha da güzel olacaktı.


Mantarlar haşlandıktan sonra soğanı pembeleştirdim. Sona doğru sarımsağı da ilave edip az daha kavurdum.

Mantarları ilave ettim.


Mantarlar da kavrulduktan sonra domatesi ilave edip domatesler ölünceye kadar kavurmaya devam ettim.


Son olarak ocağı kapatmadan 5 dakika önce maydanozları da ilave edip ocağın altını kıstım.

5 dakikanın sonunda ocağı kapatıp sıcak olarak servis ettim. (Dumanı tüterken fotoğrafını çektim)


Tadı mı? Ben yaptığım için öyle söylüyorum sanabilirsiniz ama pek bir şey beğenmeyen Deniz "baba çok güzel olmuş" deyiverdi. Benim için iyi bir referanstı:)

Yabani mantarları toplamayı bilmiyor ve mantarları tanımıyorsanız asla yemeyin....